Pek çok kimsenin aksine beynin çalışma sisteminin muhteşem, inanılmaz, mükemmel olduğundan şüpheliyim. Bendeki şüpheyi doğuran bilimsel bir dayanağım yok, sadece gözlemlerimden ibaret bir söylem bu.
İnsan beyni, onca kapasitesine rağmen tembelliğe eğilimli bir yapıya sahip.
Bir şeyi, bir nesneyi bir kere algıladıktan sonra onu dipsiz bir kuyuya atıp ona ulaşmayı neredeyse imkansız hale getiriyor. Bu nedenle öğrenilene başka yerden bakmak gerçekten çok zor, neredeyse imkansız bir hal alıyor. İşte bu nedenle çocukların nesneleri öğrenirken, onlara farklı yerden bakışları ve algıları ile ifadeleri ve soruları bizi şaşırtır, güleriz, hayret ederiz, aslında işe başka bir taraftan bakılabileceğini de bir yerde kabulleniriz ya da belki de çoğunlukla "çocuk işte!" deyip güler geçeriz.
Tabi bu noktada beynin bir ileri adımı atıp düşünce geliştirebilmesi için bazı sabitleri kabul etmesi gerektiği elbette ortada, işte sanat tam da bu noktada doğmuş olmalı, bir şeye başka açılardan bakabilme becerisi.
Yine de bunun bir tembellik olduğunu görebiliriz. Bir soru soruyorum, tak cevap veriyorsun, düşünmüyorsun. Beyin otomatikleşmeyi sever, bu işleri kolaylaştırır.
Beyin senden benden tutucu, muhafazakar.
Şöyle örnekleyelim, evden işe gidiyorsunuz, yürüyerek ya da arabayla çeşitli alternatifler var. Bir süre her bir yolu deniyorsunuz, sonra hep bir yolu kullanmaya başlıyorsunuz. Beynin yorumlaması buna benziyor. Bir konu hakkında bir süre deneyip sonra bir yoruma ulaşıyor ve ihtiyacı olduğunda hop o açıklamaya hemen ulaşıveriyor. Zaman zaman bellenmiş o açıklamanın, bilginin ötesine geçme imkanı oluyor ama bunun oldukça zor olduğunun kişinin ciddi beyine egzersizlerine ihtiyaç duyduğunu ekleyeyim. Buna en keskin ve açık örneği madde bağımlıları ile verebilirim. Sigarayı bırakmak bu nedenle çoğu kez çok zordur, beyin o patikaya saplanır. "Uzun yaşayacağım da ne olacak?", "Zaten bir gün hepimiz ölmeyecek miyiz?" gibi.
İnsan beyni karmaşaya açıktır.
Kişinin yetişme coğrafyası onun algılarını, kararlarını etkiler, bunu biliyoruz ama buradaki karmaşanın büyüklüğünü örnekleyerek açığa çıkarmak istiyorum. Bitki basittir, suya ve güneşe ihtiyaç duyar. Bu ikisini alırken oransal ihtiyaçlar söz konusudur. Ya beyin? Neye, ne kadar ihtiyacı vardır? Bu bilinse bile ihtiyaçları sağlamak mümkün müdür? Hem birçok olgu ihtiyaç olarak algılanamaz, işin içine kültür diye bir şey girer. Kişi özellikle çocukluğunda maruz kaldıkları ile birey olur ve bu etkiler muazzam farklılıklar gösterir.
İnsan beyni kolaycıdır.
Genelleme yapmaya bayılır. Bir kişi bir şeyi deneyimler, hadi buna erkek arkadaşı tarafından aldatılmış bir kız örneğini verelim. Sonra bu deneyimi yaşamış bir kişi ile karşılaşır. Koca insanlık tarihini ya da mevcut insan sayısını gözardı ederek bir hükümde bulunur: Erkekler hep böyle! Erkeklerin hep böyle olduğunu kabul etmekle birlikte ( :)) işte bu bizim genelleme hastalığımızdır. Bunu o kadar çok yaparız ki, çoğu kez farkında bile olmayız. Tabi beyni de anlamak lazım. Bu kadar karmaşık etkilere maruz kalıp her biri bambaşka olabilen insan güruhunu anlamak için bir yerde bir sınıflama yapmalıdır, bu anlamayı kolaylaştırmanın yoludur. İşte bakın ben bile genellemeyi eleştirirken, bunu genelleme yaparak açıklıyorum. Beynin işi zordur gerçekten.
İnsan beyni çok çabuk etki altında kalır.
Özellikle beynin oluşma, yetişme sürecindeki karmaşaya rağmen kültüre, ortama bağlı olarak tespit edilen bazı düşünce patikaları benzerlik göstermektedir. Yani o belli konu geldi mi, beyin patikasına girer ve aynı cevabı verir. Üzerine pek düşünmez. Pek mi dedim, üzgünüm genelleme yapacağım, "Hiç düşünmez". Beynin bu yapısının acıklı bir tarafı vardır. Bazı kimseler o düşünce kalıplarının benzerliğini keşfederek onları kışkırtmaya, kaşımaya, okşamaya meyil verebilirler. Bu, düşünce kalıpları ya da patikaları, aslında o kişilere zarar veren bir başka yapıya dönüşür, çünkü bu kalıp ve patikalar, onların zayıflıklarıdır. İşte bu nedenle yüzyıl beraber yaşamış insanlar 5-10 sene içinde birbirinin düşmanı haline getirilebilir. Beyin aslında anlamayı kolaylaştırmak ya da tembelliği nedeniyle kalıplar benimserken, kalıplar ona, daha sonra baksa utanacağı işler yaptırır ve ne yazık ki bu işlerin içinden çıkmak da herkese zor gelir.
Sadede gelecek olursak, beynin pek mükemmel olduğuna emin misiniz?
23 Şubat 2014 Pazar
22 Şubat 2014 Cumartesi
Bir Düşün Derim!
Pazarlamayı çok istediğim ancak satmayacağına neredeyse emin olduğum sevgili ürünüm, hayalim ya da hayal ürünüm; Düşünce Koltuğu.
Finansçı ve üstelik oldukça çulsuz bir geçmiş nedeniyle olsa gerek nesnelere veya yaratıcılığa böyle bir pazar ürünü, ne satar be!, ya da cık ondan iş çıkmaz gibi! gibi tuhaf, kapitalist edalarla bir yaklaşımım vardır, inkar edemem. Bir tane adamakıllı bir finansal başarıya imza atmışlığım olmasa da.
Sevgili düşünce koltuğunun satmayacağını düşünmem, kusura bakmayın, "aman siz de düşünür müydünüz!" "Aa, yok canım!" gibi kaba eleştiriler değil asla. Aksine kendini çürüten öteki düşüncenin varlığı. Yani "nerede düşüneceğimi sana mı soracağım kardeşim!" fikri. İki fikre de sahip olunca kendi ürününü daha kendine pazarlayamamış bir ne yaptığını bilmez oluyor insan.
Ama yine de ısrar ediyorum, düşüncenin düşünen yanında. Yani, düşünsene... bir koltuk var ve sen ona sadece düşünmek için oturuyorsun... özellikle bir şey yapmanın, kesinlikle odaklanarak yapılacağının farkındalığı, düşünce gibi seni oradan oraya uçuracak tüm çağrışımlara izin vererek, seni daha çok sen yapacak yeni bir patika keşfi... kendinde, sende, tamamen sana ait.
Bazılarına, özellikle ciddi müzikseverlere tuhaf gelecektir. Benim müzik dinlemeyi öğrenmem zaman aldı biraz. Müziği sevdiğimi iddia etmekle beraber, müzik her zaman ana yemekle servis edilip pek sevilen salata idi benim için, tamamlayıcı, bütünleştirici, hep bir şeyin yanında. Eğer müziği, müzik dinlemeyi böyle ifade edersem müziğe haksızlık etmiş olmaz mıyım? Müzik, ona ayrılacak gerçek zamanı hak etmiyor mu?
Düşünce de tıpkı müzik gibidir. Ona ayrılacak zamana özlemle ihtiyaç duyar. İşte, düşünce koltuğu da sadece düşünmek için oturulan, başka bir etkinliğe kesinlikle izin vermeyen bir koltuktur. Bir işi bir amaçla yapmak bazen işi zorlaştıran bir husus olur, bilen bilir. Amaca yönelik konsantrasyon, oyun sever beynimiz tarafından acilen bozulmaya çalışılır ama bir gayret. Koltukta oturma süreniz uzadıkça hayatınızla ilgili çözümlerinizin artacağını ve yeni bir keyif kazanacağınızı öneriyorum. Denemesi bedava yani. Ürün yeni diye almanız gerekmiyor, bir koltuğa düşünce koltuğu deyiverin yeter ;)
Finansçı ve üstelik oldukça çulsuz bir geçmiş nedeniyle olsa gerek nesnelere veya yaratıcılığa böyle bir pazar ürünü, ne satar be!, ya da cık ondan iş çıkmaz gibi! gibi tuhaf, kapitalist edalarla bir yaklaşımım vardır, inkar edemem. Bir tane adamakıllı bir finansal başarıya imza atmışlığım olmasa da.
Sevgili düşünce koltuğunun satmayacağını düşünmem, kusura bakmayın, "aman siz de düşünür müydünüz!" "Aa, yok canım!" gibi kaba eleştiriler değil asla. Aksine kendini çürüten öteki düşüncenin varlığı. Yani "nerede düşüneceğimi sana mı soracağım kardeşim!" fikri. İki fikre de sahip olunca kendi ürününü daha kendine pazarlayamamış bir ne yaptığını bilmez oluyor insan.
Ama yine de ısrar ediyorum, düşüncenin düşünen yanında. Yani, düşünsene... bir koltuk var ve sen ona sadece düşünmek için oturuyorsun... özellikle bir şey yapmanın, kesinlikle odaklanarak yapılacağının farkındalığı, düşünce gibi seni oradan oraya uçuracak tüm çağrışımlara izin vererek, seni daha çok sen yapacak yeni bir patika keşfi... kendinde, sende, tamamen sana ait.
Bazılarına, özellikle ciddi müzikseverlere tuhaf gelecektir. Benim müzik dinlemeyi öğrenmem zaman aldı biraz. Müziği sevdiğimi iddia etmekle beraber, müzik her zaman ana yemekle servis edilip pek sevilen salata idi benim için, tamamlayıcı, bütünleştirici, hep bir şeyin yanında. Eğer müziği, müzik dinlemeyi böyle ifade edersem müziğe haksızlık etmiş olmaz mıyım? Müzik, ona ayrılacak gerçek zamanı hak etmiyor mu?
Düşünce de tıpkı müzik gibidir. Ona ayrılacak zamana özlemle ihtiyaç duyar. İşte, düşünce koltuğu da sadece düşünmek için oturulan, başka bir etkinliğe kesinlikle izin vermeyen bir koltuktur. Bir işi bir amaçla yapmak bazen işi zorlaştıran bir husus olur, bilen bilir. Amaca yönelik konsantrasyon, oyun sever beynimiz tarafından acilen bozulmaya çalışılır ama bir gayret. Koltukta oturma süreniz uzadıkça hayatınızla ilgili çözümlerinizin artacağını ve yeni bir keyif kazanacağınızı öneriyorum. Denemesi bedava yani. Ürün yeni diye almanız gerekmiyor, bir koltuğa düşünce koltuğu deyiverin yeter ;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)