Hep sinirli olunca yazarsın değil mi?
Yazmayı ancak sinirli olunca hatırlarsın. Sadece kızgın olduğunda vaktin vardır yazmaya. Yazma hırsın başka türlü nüksetmez. Diğer zamanlarda yazmaya oturduğunda bir şey eksiktir, bilemezsin ne olduğunu da, öfkenle hatırlarsın yeniden, eksik olan sinirindir, öfkendir. Öfken, diline değil, yazına vurur. Öfke terapisidir yazmak sana. Yazmak öyle rahatlatır ki, hep özlersin yazmayı. Ne yazık ki her zaman o kadar öfkeli değilsindir, nasıl yazasın. Kalemin çalışmaz eğer biri ya da bir şey seni yeterince uyuz etmediyse. Koşup kalemini alasın var eline şimdi. Niye? Çünkü biri seni iliğini titretecek kadar kızdırdı değil mi? Koş odana, masana koş, al kalemini eline ya da aç bilgisayarını, neye, nereye ve neyle yazdığına bakma. Etrafta ne var, ne yok umrunda olmasın, sen yeter ki yaz, yaz da at öfkeni. Nasıl di.....
Kaldırım taşına sertçe takılıp sendeledi. Kafasında zilyon dağınık düşünce varken, kaldırım taşı bütün ilgiyi kendine odaklamayı başarmıştı. Anlık tepkiyle üstüne başına baktı ki, sol ayakkabısının önden ikiye ayrıldığını gördü. "Oooofff!"gibi bir ünlem haykırıp ardından "Bir bu eksikti!", dedi. Kaldırım taşı onu dikkatsizce yerinden oynatana sinirlenmişti ama güldü. "Gerçekten bir bu mu?" diye sordu. Ayakkabısını incelerken, "Evet, bir bu!", diye gergin yanıtladı kız, konuşanı anlamadan. "Her şey o kadar boktan yani?"," Ne diyorsun be sen?" diye döndü kız. Mızmızlığı ve olumsuzluğu kızgınlığa dönmüştü. Kimdi bu budala? Konuşanı bulmak üzere etrafına bakındı ki, kimseyi göremeyince, "Eyvaaah!" dedi, "Yedik kafayı!". "Yooo, yemedin bence, hala yerinde görünüyor", dedi kaldırım taşı. "Haydaaa!" gibi bir ünlemle ünledi kız bunun üzerine.
Kimsin sen? Neredesin?
Sanane?
Deli misin?
Hayır
Dalga mı geçiyorsun benimle?
Yooo
Salak
Sensin Salak
Yaaa, ne biçim bi oyun bu?
Ben oyun oynamıyorum.
Kameralar nerede?
Ne kamerası?
Aklına telefonunu kontrol etmek geldi bu arada.
Çantasında süren uzun çaplı araştırma sonunda telefonunu bulduğunda, aslında onu kimsenin aramadığını, ortada telefona dayalı bir yanlışlık olmadığını anladı. Bu anlama, bir afallamaya dönüştü o an. Ne olmuştu, niye telefonuna bakmıştı?
Kafasındaki düşünceler hızla ama kendisini olduğundan uzun hissettiren bir hissiyatla geriye sarmaya başladı. Kimse aramadı. Telefon yanlışlıkla açılmamış. Ben biriyle konuşuyordum az önce. Kimdi o? Etrafına bakındı yeniden. Bu bakınış azıcık silkeledi kızı, öyle sap sap duruyordu yolun ortasında. İnsanlar gelip geçiyordu ama inanılmayacak derecede ıssızdı sokak. İnsanların hayalleri geçiyordu sanki. Sanki siluetler, yüzlerce insan hayali gayet yürüyor, öyle normal gibi geçip gidiyordu işte. Kimse kimseye bakmıyor ama bakmaktan kaçınmıyordu da. Yani öyle başarılı bir şekilde görmezden geliyorlardı ki diğerlerini, sanki diğerleri yoktular. Sihirli gibiydi onlar, nasıl başarıyorlardı bunu?
Etrafına bakınırken ayakkabısını da gördü ve bir de oturma bankı yol kenarında. Banka oturmak daha iyiydi, yolun ortasında, insanların, siluetlerin, hayallerin arasında durmaktan. Bir kendi sahici göründü kendine o an. O koca fotoğrafta renklendirilmiş odak noktası gibiydi. Aklına sahne arkadaşı geldi.
"Konuşmuyor benimle artık." Kendini o kalabalık içinde tek gerçek varlık gibi hissetmişti ya, öyle konuşabilirdi de ortalığa. Ne var ki?
Aaa, o nereden çıktı, sen bıraktın konuşmayı, daldın gittin.
Kız gülümsedi. "Neredesin yaa, lütfen söyle?"
Gözünün önündeyim.
Kız birden gözlükleri üzerinden burnuna bakmaya çalıştı, elini burnuna, gözlüklerine götürdü. Ardından da niye böyle bir reflekste bulunduğunu anlamaya çalıştı. Tabi direk gözünün önünde bir şey göremeyince bir silkelendi. Sersemliğini belli etmemeye uğraşarak "Şaka yapma gerçekten görmüyorum." dedi sonunda.
"Onu anladım", dedi kaldırım taşı. "Görsen belki de tekmelemezdin beni."
Aaaa, bir de tekmeledim mi seni üstüne?
Evet, bir de "Bir de bu eksikti!" dedin.
Kız o zaman gördü kaldırım taşını. Yüzünde anlamlı bir ifade vardı, ya da o ifade kızın kaldırım taşı ile konuştuğunu anlamasıyla oluştu. Evet, evet öyle olmuş olmalı. Yüzündeki hüzün anlama dönüşmüş olmalı. Kaldırım taşının konuşuyor olmasını ise bunca ölünün arasında yadırgayacak değildi. Daha ancak dakikalar önce onca gelip geçenin içinde bir tek kendinin canlı olduğunu da o düşünmüştü.
Etrafındakileri hiç görmüyorsun?
Pardon?
Bakmıyorsun önüne diyorum.
Özür dilerim.
Bir daha olmasın.
Teşekkür ederim.
Sen çok acayip şeyler söylüyorsun. Bana çarpıp bir bu eksikti diyorsun, sanki ben sana çarpmışım gibi, sonra, bir daha yapma diyorum teşekkür ediyorsun.
Kız güldü bu sefer, sana teşekkür ediyorum bana göremediğimi gösterdiğin için. Yine teşekkür ediyorum, yine, yine ve özür diliyorum rahatsız ettiğim için.
Ayakkabısına baktı ve ayağa kalktı kız. O gün başına gelmiş en güzel şeydi ayakkabısının yırtılması. İyi günler diledi kaldırım taşına ve yola koyuldu. Yolda insanların yüzüne baktı, ağaçlara, binalara, görebildiği her şeye başka bir anlamları var mı diye baktı. Acelesi yoktu artık. Kendine, arzularına, öfkesine baktı. Öfkelenince yazdığından dem vuruyordu. Ancak öfkelenince geri kalan hiçbir şeyi umursamadığını anladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder