![]() |
Tom Scott - Yeni Zelandalı karikatürist "Beni duyabiliyor musun Huoston? Evet, Dünyayı görebiliyorum. İnan bana dünyanın durumu bizim düşündüğümüzden daha kötü." |
Sırt çantasını öyle iyi düzenlemişti ki, öyle sade bir çanta hazırlayabildiği için kendiyle gurur duydu. Bunlar hep oradan oraya taşınmaların, sık sık seyahatlerin sonucu olmalıydı. Zamanla taşıdığı pek çok şeyin aslında, kendine yükten başka bir şey olmadığını anlamıştı. Fazlalıklardan kurtulmak çantayla beraber onu da hafifletmişti. Ne çok fazlalık vardı yaşamında, yaşamlarda. Durduğu an insan biriktirmeye başlıyordu, bağlar geliştiriyor, fazlalaşıyordu. Bu bedenin ihtiyaç fazlası yiyecekle yağlanması gibiydi. Eşyalarımızı, bağlar geliştirdiklerimizi bırakamıyor evlerimizi, yaşamlarımızı obezleştiriyorduk. Oysa en çok özendiğimiz kuşlardı. Özgürlüğün anlamını bulmuştuk onlarda. Ne kadar da güzel süzülüyorlardı havada.
Bizi insan yapan biraz da bilgilerimizi biriktirebilme yeteneğimiz ise neden unutuyorduk ya da yeniden öğrenmemiz gerekiyordu, neden kuşları özgür bulduğumuzu?
Gitmeye hazırdı o ilk uzun yolculuğuna, en aza indirilmiş gereksinim çantası ile. Belki de son kez içinde bulunuyor olduğu odasına baktı, duvarlarında asılı olanlar hatıra doluydu, bir bir baktı; resimler, fotoğraflar, bir yelpaze, bir kaç poster, bir kaç not, bir küçük enstrüman... Öğrenebildiğimiz için kendimizi diğer canlılardan ayırırken, öğrendiklerimizle çoğu zaman kalıpların içine giriyor ve düşünebilenamadüşünmeyeninsanlara dönüşüyorduk. Gitmek bu düşünebilenamadüşünmeyeninsanların arasında yaşayamayanlar için yegane çözüm gibi dursa da gidilecek yer ötekidüşünebilenamadüşünmeyeninsanlar dünyasından farklı bir yer değildi. Duvarlarına, uyumayı çok sevdiği yatağına, anılarına son kez bakarken sevdiklerini bırakabilmenin onlara o kadar da ihanet olmadığını, onları hep seveceğini düşündü, bu öteki dünyadan habersizdi o zaman ama ayrılırken içindeki o tuhaf hissin aslında öteki dünyaların öteki düşüncesizleri olacağının bir sezgisi olduğunu anladı yıllar sonra.
Çok üzgündü çevresinde çokça düşünebilenamadüşünmeyeninsan görmekten. Bu damadmeler* mesela kendi milletleri, ırkları ya da dinleri dışındakileri, aşağı, ahlaksız ve de düşman görüyorlardı. Soyları ile ilgili bilgisi yüzyıldan öteye gitmiyordu bile. Üstüne geçmişini anarken en çok tekrar ettiği kelimeydi hoşgörü, hem ırka, hem dine. Kendilerine her koşulda saygı beklerken, kendileri inandıkları dışındaki her şeye saygısızlığın dibine vuruyorlardı. O kadar ikiyüzlüydüler ki, matematikte başarılı olmaları mümkün değildi. Nasıl anlayacaklardı ki rasyonel olmayı, mantığı! Bir de bir kışkırma huyu vardı ki bu damadmelerin evlerden uzak. Bir fotoğrafla, duydukları bir iki sözle kışkırabilme becerisine sahiptiler. Hiç bir şeyi öğrenme niyetleri yoktu, her şeyi zaten bildiklerinden. Çevresinde gördüğü ve gördükçe biriktirdiği, biriktirdikçe onu ağırlaştıranlardan azıcık uzaklaşabileceğini düşünüyordu odasından dışarı adımını atarken.
Yolculuğu sırasında taşlara takıldı bazen, benim de içimde bir damadme mi var yoksa diye ürperdiği anlar oldu. Öteki damadmelerle tanıştı. Damadme olmamaktı kaygısı gün sonunda. Kendine insanlar biriktirmeye uğraştı. Ne çok öğrenilecek vardı, ne çok başka anlayış... ve bunca şeyi öğrenmek, onlar hakkında baştan verilmiş bir hükümle mümkün değildi. Seyahat etmek ne büyük bir yardımcıydı, kendini tanımaya, başkalarını tanımaya, başkalarını tanırken kendini daha çok tanımaya. Herkesin seyahat edebilmesini diledi. Böylece eşya olmayacaktı birikenler.
Bir kez daha yola çıkıyordu şimdi. Aklında en son yaşadıkları ve öğrendiklerinden kalan notlarla, baba diyarından ardı arkası kesilmeden gelen damadme haberleri. Kafalarda birikenlerin de ne büyük yük olduğunu gördü. Elbette her insanın kendini tanımlamaya, dünyadaki koordinatını belirmeye ihtiyacı var. Ancak kendi dışındakileri tanımlama becerin de, sen değil miydin?
![]() |
Iloyy - Kübalı karikatürist |
Kafada kalıplaşanlar da evde birikenlerle benzerdi aslında. Biriken kalıplar da kafayı yağlandırıyordu. Kafanın da beden gibi egzersize ihtiyacı vardı. En çok da kalıplarını atıp özgürleşmeye, işte o zaman uçmaya en yakındı, işte o zaman bir kuş olmaya.
*Damadme - düşünebilen - d, ama - ama, düşünmeyen - dme : damadme
Not:
Her dile, dine, insana anlayışlı, saygılı olacağız ya, bazen ahmağa da ahmak diyemiyoruz. Saygısız olmayalım diye, ahmağa da, ahmaklığa da göz yumar oluyoruz.