Adlara, etiketlere takılmamış olmalıyız ki, birbirimizin adını öğrenmeden, bir daha görüşmek için sözleşmeden, ki bence gayet dürüstçe oldu bu, güzelce sohbetimizi edip ayrıldık.
Ama söyleyeyim James tipi vardı onda yani.
*
Çokca insanla tanışmak iyidir, hoştur da, bir sakatlığa maruzdur. Bu sakatlık da en çok da sürekli seyahat edenlerde gözlemlenir. Ee onlar çokça kimseyle durmaksızın tanışırlar ya ondan işte. Bir yerde insanın otomatikleşmesi midir? Kısa zamanda çok insanla tanışma pratiğinden kaynaklanan saçma bir kendine yuzeysel bir konuşma, tanımlama belirme midir? Ya da başka bir şeydir belki. Ama bir sakatlığı vardır, mütemadiyen birileriyle tanışan biriyle tanışmanın. Sorular tekdüzedir, cevapları gibi. Çoğu zaman konuşmalar, karşındakine değil, bir pratiğe yöneliktir. Mesela, şuraya nasıl gidilir, nerede kalınır, sen ne kadardır buradasın gibi.
Şimdi seyahat edenlere yüklenmişim gibi oldu. Yok, o sadece bir örnekti ve eğer böyle birine bakıyorsanız seyahat edenlerde bulmanız olasıdır derim ama bu tipleri aslında her ortamda bulabiliriz. Biriyle konuşan ama yüzeyden dibe inemeyen ya da inmeyenlerle, o dışarıya hazırladığı cv ile dolananlarla.
Amma uzattım.
Konum başkaydı ve hala da başka aslında.
Bu James denen, dediğim arkadaşla bir gezide tanıştık. Buralarda yeniymiş. Ablası yaşıyormuş burada. Hem ziyaret, hem seyahat amacıyla gelmiş. Nereden? Brittany'den. Söylenince sanki Britain gibi. Önce anlamadım, tekrar etti. Sonra hatırladım, daha önce duymuştum bu yerin adını. Kulağa İngiliz şehri gibi gelse de Brittany, Fransa'nın bir şehri. Aşağıdaki haritada Bretagne adıyla görülen bölge.
![]() | |
Britanny, Fransa |
Bunun üzerine Maorice konumuz oldu tabi. İngilizlerin sömürgesi olan Yeni Zelanda'nın yerlisi olan Maorilerin dillerini konuşmaları özellikle okullarda yasaklanmış. Çocuklar dillerini konuştukları için dayak yemiş. Ailelerin önemli bir bölümü de çocuklarına Maorice öğretmekten vazgeçmiş. Artık dil yok olmaya başladıktan sonra yapılan hatalar, Maorilerin de talepleriyle anlaşılmış ve son on, on beş yıldır Maorice okullarda öğretilmeye başlanmış. Ayrıca pek çok kurum devlet desteğiyle ücretsiz Maorice kursları veriyor ki, ben de geçen yıl böyle bir kursa katılmıştım.
Dil, insanın kimliğini açıkladığı, kültürünü biriktirdiği ve aktardığı en önemli öğelerden biri. Dilini unutan bir toplum, tüm birikimini de neredeyse unutmaya mahkum edilmiyor mu? Anadilinden başka bir dil öğrenenlerin özellikle bileceği gibi, her dilin kendine özgü vurguları bağlantıları ve elbette kültürüyle derin ilişkileri vardır. Dil öğrenmenin en büyük zorluklarından biri de sadece dili değil, bir yerde kültürü de öğeniyor olmaktır. Dilden dile çeviri ile dil çok sınırlı olarak ögrenilebilir ve çeviri gerçek anlamda diğer kültürü tanımayı gerektirir.
Bunlar hep olup dururken, bu arada teşekkürler James, aklım Kürtlere ve taleplerine gidiyor. Kürtlerin Türkiyeden en büyük taleplerinden biri de dillerini öğrenebilmek ve konuşabilmek. Maori arkadaşımın bana anlattığı, okul hikayesini Kürt arkadaşımdan da dinlemiş olmak. Dilini konuşmayı istemekten daha doğal bir istek olamaz sanırım. Hayır, dil nasıl yasaklanabilir, zihnim bunu hiç almıyor. Her kimseniz, bunun sizin dilinize yapıldığını düşünün. Ben çocuktum ve Kürtçe müzik dinlemek yasaktı. Bir dil nasıl yasaklanır, nasıl olur bu?
Bizde çok akıllı olduğu sanılan argümanlar çıkar bir yerlerden ve herkes onları bir zafer kazanmışcasına kullanır. Mesela 'E onlara o hakkı versek, bunun Lazı var, Çerkezi var.' He yani gerçekten muhteşem bir yasakçı zihniyetle çözdün şimdi hepsini. Evet kardeşim, kimsenin dilini kesemezsin, konuşmasına engel olamazsın.
İnsanlık Fransa'dan, Yeni Zelanda'sına ve Türkiye'sine kadar bu karanlık ve arsız yollardan geçmiş ve geçiyor belli ki. Ulus devlet olmaya çalışmanın sancıları gibi görünüyor. Sorsanız hepsinin tektipleştiriyor diye eleştirecekleri komünist ülkelerden nasıl da farksız uygulamalar.
Hadi geçmişi geçelim de bugün şunu görme günü. Kimse, kimsenin dilini konuşmasını ve öğrenmesini engelleme hakkına sahip değildir, olamaz. Bu insani bir haktır.
Ne güzel şakalı makalı gidiyordu yazı, biraz ciddileşti sonra. Yok ama gerçekten insan haklarının şakası yok.
Note : Yazıma ilham kaynağı olan James'e sevgiler.
delimorsi@gmail.com