O ülke var ya o ülke, her iş onun başının altından çıkıyor!
Hadi hikaye edelim bunu veya bir masal.
Bir zamanlar güçlü mü güçlü bir ülke varmış. O güçlü ülkeyi yönetenler, sadece o ülkeyi yönetmiyor, tüm dünyayı yönetmek istiyormuş. Herşeyi ama herşeyi yönetebilmek ve tüm zenginliklere sahip olmak başlıca hedefleriymiş. Bu hedeflerine ulaşabilmek için de hiçbir yöntemden kaçınmıyormuş bu ülke. Savaşlar çıkarıyor, her bir ülke halkını birbirine düşürüyormuş. Diğer ülkelerin halkları çoğunlukla bu ülkenin güç ve zenginlik arzusunun farkında olup o ülkeye kin beslemekteymiş. Kin öyle bir boyuta ulaşmış ki, artık o ülkelerde olan tüm olayların sebebi bu güç odağı ülkeye bağlanmaya başlamış. Ülkeler içinde yer alan karşıt görüşler bile sadece bu konuda aynı fikirdeymiş. Bütün felaketler bu kötü gücün başının altından çıkmaktaymış. İş o noktaya ulaşmış ki, bazı doğal felaketlerin bile nedeni o ülkeyi yönetenlermiş. Çünkü bu ülke bilim ve teknolojide o kadar ileriymiş ki isterse depremleri tetikleyebilir, hastalıkları sinsice azdırabilir ve bunu hiç yapmamış gibi de onlara yardım ediyor görüntüsü altında istedikleri yerde cirit atabilirlermiş. O kadar kötüymüşler yani. Ne yazık ki, tüm bu ülkenin yaptıkları neredeyse kanıtlanamamakta, ayyuka çıkarılamamaktaymış. Onlar o kadar, o kadar güçlüymüşler ki herşey gibi her türlü haber alma kaynaklarını da yönettiklerinden herkesi yanıltmayı becermekteymişler.
Özellikle bu üzerine oyunlar oynanan, halkları birbirine düşürülen, savaşlara sokulan ülkelerde insanlar gruplar halinde bir araya gelip de "ne olacak bu hal?"minvalinde konuşmalar yaptıklarında, konu gelir o canavar ülkenin, kendi ülkeleri üzerindeki olumsuz etkilerine dayanırmış. O canavarın oyunlarıymış bunlar.
Konuşmalara biraz kulak verildiğindeyse hayli gülünesi bir durum ortaya çıkmaktaymış. Çünkü ülke içindeki karşıt düşünce grupları birbirlerini o canavarın elçisi, yardımcısı olmakla suçlamaktaymış. Aslında paylaştıkları neredeyse tek aynı görüşte bile birleşememekteymişler bu yüzden.
Bu tür ülkeler içinde bir çok bireye yöneltilecek bir çözüm sorusunun cevabı ise şaşırtıcı derecede birbirine benzermiş. O da "Ah bir lider çıksa!" imiş. Bazı bireyler ise ilk "heeeyyyttt!" diyenin o kurtarıcı olduğu inancına kapılmış.
Bu hikayeyi bir gün bir adam çıkmış ve "Tamam bu lanet ülke bu işleri beceriyor, sizi parmağında hokkabaz gibi döndürüyor da siz, o ülke bunu nasıl yapıyor ve yapabiliyor'u soruyor musunuz? Siz bu adamlar bilimde o kadar ileri iken bilime ve düşünceye hiç prim verdiniz mi? Önceliğiniz ne idi? Bilimde, teknolojide onlardan geri kaldıysanız, neden geri kaldığınızı araştırdınız mı, bu konuda dünyada bir yer edinmeye odaklandınız mı?" demiş ve insanlar bir aydınlanma yaşamış, falan filan diye bitirmeyi çok isterdim. Ancak, bu hikaye sonunda ne tür bir düşünce dayatırsa dayatsın mutlu sonla biten bir çocuk masalı değil.
Komplo teorilerinin tamamen safsata olduğu değil söylemek istediğim, olayları açıklarken komplo teorilerinin insanları nasıl yanılttığı, nasıl bir tuzağa düşürdüğü. Herhangi bir olayın ardından başka birini ya da bir şeyi suçlamak, bizim üzerimizde olan sorumluluğu azaltıyor. Hele ki işler, bizim bireyler olarak tek başına çözebileceklerimizden daha büyük olduğunda başka bir şeyleri, kişi, ülke, kuruluş her ne ise suçlamak daha da kolaylaşıyor. Bütün bu olaylarda başka aktörler özellikle de dış aktörler arama işi, bizim olanlar ve olaylar üzerindeki, öncesi ve sonrasındaki sorumluluk ve rollerimizi görmezden gelmemize neden olurken, aslında yaşadıklarımızdan öğrenmemiz gerekenlere de engel olarak çok daha büyük bir zarar veriyor.
Canavarlar ne yazık ki perilerden daha gerçek! Onları da hep ve yeniden yenmek gerek!
Aman ne öcü, ne kaka derken, bunu demekle yetinmemeli, dünyayı daha güzele çevirmeye bakmak gerek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder