17 Ocak 2016 Pazar

Yeni Zelanda'da Türk Filmi İzlemek - Mustang

Yeni Zelanda'da ve Avustralya'daki film festivallerinde Türk filmi Mustang gösterildi. O sırada  Mustang'i izleyemedim ama izleyen iki Türk arkadaşımın teşvik edici yorumları bende merak uyandırmıştı ve filmi kaçırdığıma üzülmüştüm.

Sonra, aylar sonra Auckland'ın küçük yeraltı sinemasında Mustang'in gösterimde olduğunu görmek sevindirici oldu. Adı Academy Cinemas olan bu küçük sinema, festival filmelerini, kaliteli ama gişe için yapılmamış filmleri, vizyon tarihlerine aldırmadan yayınlar, yönetmen haftaları düzenler, seyirciye ne görmek istersiniz diye sorar, çarşambaları beş dolara sinema izletir.

Akademiden bahsederken, aklıma bir zamanların Alkazar sineması geldi. Sen ne güzeldin Alkazar! Nasıl kıydılar sana? İstanbul'da canımın acıdığı bir başka gündü, o senin gittiğin gün. Seçtikleri filmler izlemeye lezzetli, binası muhteşem güzeldi. Niye?, sorusunu bana en çok sorduran yerdir, ülkem.

Neyse, konuya döneyim. Academy'nin internet sitesinde Mustang'i ''yılın en iyi filmi'' diye tanıttıklarını görünce gururlandım, ne yalan söyleyeyim.

Sonunda da zamanımı ayarlayıp izledim filmi, Kiwi, yani buralı ev arkadaşımla beraber. İki yıldan fazla zamandır hem ev arkadaşım, hem de zamanla yakın arkadaşım olduğundan Türk kültürüne de ilgisi artmış olduğundan merakla geldi filme. Öncelikle yabancı bir ülkede kendi dilinde bir film izleyip İngilizceyi altyazı olmak, niye bilmiyorum ama garip bir mutluluk veriyor. Amaa...

''Film öyle bizi anlatıyor ki utanmamak elde değil,'' kurduğum ilk cümleydi. Hikayedeki namusun arandığı yer, kızların nasıl davranacağının belirlenmesi ve namus bekçiliği, başkalarının ağzına bakarak hükümde bulunmak, başkalarının düşünceleri, başkalarının kararları, kadının değeri, değersizliği... tümüyle içinden geldiğimiz kültürün parçaları. Yaşadığımız ya da çevremizde yaşayanları gördüğümüz ya da en azından yaşanma ihtimali verdiğimiz olaylar, olanlar zinciri. Hangisini reddedebiliriz. Hangisi olamazlar içinde anlatılanların?

Komşusundan duyduğuna inanıp çocuğunu bekaret testine götürmek, kız çocuğunu okula göndermemeye keyfi bir şekilde karar vermek, evlendirmeye karar vermek, eve kapatmak, evi zindana çevirmek... Ya da bunların olmadığı ama olma ihtimalini sürekli ama sürekli sana fısıldayan o baskı sistemi... O baskı ile yetişmek ve bir anda fark etmeden aslında çevreden söylenenlerin en önemli şeyler haline dönüşmesi ve o kısır döngü. Sonunda onlardan biri olmak belki de...

Kiwi arkadaşımın ilk yorumunu tam hatırlamıyorum, hatırladığım verdiğim cevap; ''hayır'' diye açıklamaya çalışıyordum, ''Böyle şeyler olabilir, olma ihtimali vardır ama bu her genç kızın bunları tecrübe ettiği anlamına gelmiyor.'' Ama yine de açıklamak, tam anlamıyla ne hissettiğimi aktarmak çok zordu benim için.

Sonra da kendimi ülkemin, kültürümün o hep eleştirdiğim yanlarıyla çırılçıplak kalmış hissettim. Biraz rezil olmuş gibi yani. ''Ne pisiz biz'' dedim, ''al işte tüm pisliğimiz döküldü meydana.'' Aynı o eleştirdiğim başkaları ne düşünür insanı gibi görüp, ''bak bizim o pis yanlarımızı hep gördüler'' gibi bir his.

Ardından Deniz Gamze Ergüven'in bize bu sorgulamaları yaptırabilecek çok samimi bir film çektiğini anlayıp sevindim. Filmdeki neye baksam -iki sahnesi hariç- gündelik, her gün olan şeyler. İşte o derecede de yüzleşmemiz gerekenler... Üzerine tartışmamız, eleştirmemiz, kendimize bakmamız ve artık çekinmememiz... Keşke Türkiye'de bu konuları, böyle filmlerle, sanat eserleriyle tartışmaya açacak bir çevre olsa. Bunlar konuşulsa, tartışılsa...

Kiwi arkadaşıma tekrar sordum, ne düşündün filmle ilgili diye. ''Türkiye'nin düşündüğümden sofistike olduğunu düşündüm,'' dedi. Medyayla aklına kazınan neyse artık, siz düşünün. ''Bir erkeğin kadına nasıl yaşaması gerektiğini söylemesini anlayamıyorum,'' dedi. Katılıyorum. Bu arada, aynı derecede olmasa da batı kültürlerinde de bu durumların, yani nasıl yaşayacağının erkekler tarafindan dikte edildiği örnekler var ama bizdeki onlardakinin on katı gibidir, sanıyorum. Kadınlarca da kabul gördüğü için aynı işler yürüyüp gidiyor. ''Ama kararlı olursan bu tür durumlardan kurtulabilirsin, mesajının verilmesi de güzel,'' dedi. E güzel yorumlar yani.

Bana tuhaf ve komik gelen ise bu filme Fransız filmi denmesi! Niye? Yönetmen kendini Fransız hissediyor ya da yapımcıları arasında Fransa da var. Yapmayın. Film, yabancı biri çekmiş olsa bile bir Türk filmi, yani en azından bana göre öyle. Gülüyorum. Önce futbolcuların transferiyle başladı bu sanırım, sonra atletler. Parasını veriyorum, benim oluyor. Olmuyor işte. Olamıyor. Para herşeyi satın alamıyor. Türkiye'de bu filmi Oscar'a gitmek için sahiplenmemiş. Canım sen de istersen sahiplenme. Film seni anlatıyor.

Filme ve ekibe başarılar dilerim. Umarım Fransa'ya Oscar getirirler. Sonuç olarak başarıları ödüllendirilmiş olur. İzleyin

Bu da filmin fragmanı; her yerde var gerçi de, burada da renk olsun.


12 Ocak 2016 Salı

Dünya : Bir Gezegenin Varoluş Öyküsü

Bu bir belgesel. 4.6 milyar yıllık dünyanın oluşumundan bugüne kadar geçirdiği süreçleri, kısaca dünyanın tarihini anlatıyor.

Tarih deyince aklımıza hep insanlar ve savaşlar geliyorsa bu tarihin suçu değil tabi.

Aslında dünya tarihi denilince aklımıza insan geliyorsa, bu belgeseli izleyip insanın dünya tarihi üzerinde kapladığı zaman dilimine bakıp gülmek var.

4.6 milyar deyince pek iyi anlaşılmıyor kanımca. Algımız bunun çok büyük bir rakam olduğunu algılıyor da, bu numaraya gereken önemi veremiyor sanki. Bu belgeseli izlediğinizde işte o 4,6 milyar ne demek azıcık biraz anlama imkanı oluyor.

Belgesel oldukça güncel ve böyle olması içeriğinde en güçlü güncel teorilerin ve güncel bilimsel gerçeklerin kullanılması demek.

Kısaca izleyin, derim.

Burada Türkçe seslendirmeli belgesel;


Bu da eğer orijinal dilinden yani İngilizceden belgeseli izlemek isteyenler için;


8 Ocak 2016 Cuma

Dede Korkut Kitabı - Muharrem Ergin Hakkında

Dede Korkut Kitabı - Prof. Dr. Muharrem Ergin
Boğaziçi Yayınları - 51. Baskı (Mart 2015) Yayınevi ilk basım tarihini iletmemiş.

Geçmişte neler olduğuna, atalarımızın ne yollardan geçtiğine, nasıl bir yaşam yaşadıklarını ilgi çekici bulurum. Bize söyleyeceği çok şey vardır bu hikayelerin. Onların o zaman neler yaşadığını, neye önem verdiğini de ortaya çıkarır. Tabi hikayeler sözlü yolla aktarılarak geldiğinden değişikliğe uğraya uğraya gelir. Dilbilimci Prof Muharrem Ergin'in Dede Korkut Kitabı'nın girişinde de belirttiği gibi, muhtemelen İslam öncesi dönemde oluşmuş eserler, daha sonra islamın kabulüyle islamla da sentezlenmiş.

Hikayelerin bize aktarıcısından bize biraz daha fazla bilgi vermesini dilerdim. Eserleri nasıl etti? Ne kadarı çevirildi, ne kadarında çeviriye ihtiyaç yoktu? Bu geniş bir alan olabilir ama en azından bazı örneklemeler güzel olurdu. Bu hikayelerin kaynağı nedir? Hikayeler halk hikayelerinden mi toplanmış, yazılı bir eserden mi çevrilmiş? Başka versiyonları var mıymış? Maalesef bunları bu kitap yoluyla öğrenemiyoruz. Ancak milli destanların vasıflarını bir ders kitabı gibi ve biraz da hamasi bir tonla sıralamış yazar.

Öncelikle kitabı herkese tavsiye ederim.

Şimdi de bu destanları okurken neler notladım;

Hikayelerin tamamı cesaret, yiğitlik ve kahramanlık üzerine kurulu.
Hepsinde hikaye mutlu sonla ve büyük bir kahramanlıkla bitiyor.
Sadece bir tane hikayede önemli biri, Beyrek ölüyor, o da Oğuzların kendi içindeki anlaşmazlığında oluyor.
Neredeyse bütün hikayelerde biri kurtarılıyor ve düşman elde onlu seneler kalınmış olmasına rağmen, kurtarıldıkları gibi karşı tarafı büyük bozguna uğratıyorlar ve kiliseyi yıkıp cami yapıyorlar.  
Hikayeler erkek egemen, hikayede kadın varsa bile adı genellikle yok. Anası ya da erkeğin hatunu olarak geçiyor. Sadece Burla Hatun ve Banu Çiçek isimleri var onca hikaye içinde.
Kadınlara karşı hoş olmayan, aşağılayıcı bir dil kullanılıyor. Oğlan babasıyla neredeyse aynı şeyleri söylemesine rağmen annesine tehdit ve hakaretle konuşurken, babasına saygılı bir dil kullanıyor.
Oğul olmak, oğul sahibi olmak, oğlunun yiğitliği önemli.
Verilen dipnotların çoğu gereksiz ama verilseydi dediğim dipnotları yok.
Tırabuzan, sanırım Trabzon. En azından kulağa öyle geliyor. Ama bu kitap yoluyla bilemiyoruz.
Deli Dumrul hikayesi, Gılgamış hikayesi ile benzerlik gösteriyor.
En aykırı ve bağımsız duran hikayeler Deli Dumrul ve Tepegöz hikayeleri.


Dede Korkut Hikayeleri ile ilgili başka yetkin çalışma var mı bilmiyorum, bu kitabı çok iyi olarak aldım. Hissiyatım, arzum bu konuların daha detaylı araştırılması, okunması, yorumlanması.

Kitabın girişi şu ; Türk edebiyatı tarihinin büyük alimi Prof. Dr. Fuat Köprülü'nün derslerinde söylediği bir sözü vardır. ''Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.''

Aşağıda, hikayeleri daha çok kendime hatırlatmak için özetler yazdım ama hikayelerin aslını okumanız tavsiyemdir.

Dirse Han Oğlu Boğaç Han Destanını Beyan Eder Hanım Hey!

Dirse Han, Bayındır Han'ın davetinde çocuğu olmadığından, Tanrı tarafından beddualı denilip kara otağa oturturulur. Buna bozulan Dirse Han, kara oturtulma nedenini öğrenince karısının yanına giderek, ona tehditvari konuşarak, sorar, neden bizim bir oğlumuz yok. Bunun üzerine karısı suçlama kabul etmez ve der ki, deve, koç kestir, açları doyur, giydir, olur ki birinin duasıyla çocuğumuz olur. Öyle de olur, oğlan büyür, serpilir, güçlü kuvvetli olur. Bir boğayı yumruğuyla öldürünce, Dede Korkut adını Boğaç Han verir. Boğaç Han bey olur. Babasının kırk yiğidine yüz vermeyince, onlar da gider Dirse Han'a oğlunu kötüleyip oğlunu öldürtmeye çalışırlar. Öyle de olur. Aslında Boğaç Han ağır yaralanmıştır. Sonradan anası gider onu bulur, sütü ile iyileştirir. Babasından gizli av avlar, kuş kuşlar. Bunu duyan kırk namertler Dirse Han duyarsa bizi keser diye düşünür ve onu tutsak ederler. Dirse Han'in hatunu, babasını kurtarması için oğlundan yardım ister. Oğlan da babasını kurtarır.

Salur Kazan'ın Evinin Yağmalandığı Destanı Beyan Eder Hanım Hey!

Ulaş oğlu Salur Kazan dostları ile şarap içer, eğlenir. Derken hep beraber avlanmaya giderler yerine de evini, yurdunu koruması için 300 yiğit ile oğlu Uruz'u bırakır. Onların gidişiyle kafir Şökli Melik adamlarıyla Salur Kazan'ın evini yağmalar, yiğitlerini öldürür. Anasını ve oğlunu kaçırır. Sadece yiğit çobanın karşı çıkmasıyla koyunları alamaz. Salur Kazan dönünce yıkılır, çobanı da yanına alıp ailesini kurtarmaya gider . Bir yandan Şökli Melik, Salur Kazan'ın hatunu Burla Hatun'a kadeh sundurmak ister. Bunu duyan Burla Hatun, kırk ince belli kızı tembihler, 'Kazan'ın hatunu kimdir diye sorulunca, kırk yerden ses veresiniz.' Öyle olunca Şökli Melik, oğluna işkence edip etini anasına yedirerek Burla Hatun'u bulmaya yönelir. Canı yanan Burla Hatun, oğluna danışır. Oğul etini yiyeyim mi, Kazan'in namusunu lekeleteyim mi? Oğul Uruz sert çıkar, bedduamsı konuşur anasıyla ve asla namusunu lekelememesini ister. Sonunda Salur Kazan yetişir, malını, eşrafını kurtarır, evine döner.

Kam Püre'nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanını Beyan Eder Hanım Hey!

Pay Püre Bey ağlamaklı oğlu yok, kardeşi yok diye. Oğuz Beyleri durumu anlayınca el kaldırıp onun için dua ettiler. Pay Piçen Bey de 'bana da dua edin bana da kız nasip olsun' dedi. Onun için de dua ettiler. Pay Piçen Bey, 'eğer kızım olursa, Pay Püre Beyin oğluna beşik kertmesi olsun' dedi. İkisinin de dileği oldu. Bamsı onbeşine girdi, kartal yürekli bir yiğit oldu. Bir gün tüccarları kafirlerden kurtardı. Kafirler ona ne istersen al, dediler ama seçtiklerine onları alma onlar Pay Püre'nin oğlu Bamsı içindir, dediler, onun Bamsı olduğunu bilmediler. Bu anlaşılınca adı Bamsı Beyrek olsun dediler. Ava çıkan Bamsı Beyrek, alacağı beşik kertmelisi Banu Çiçek'in otağına bilmeden yaklaştı. Banu Çiçekle at yarıştırdı en sonunda sevgili oldu, evine dönüp babasına evlenmek isteğini iletti. Banu Çiçek'in deli abisi kız kardeşini isteyeni öldürdüğünden kızı alma faslı bayağı zahmetli oldu. Düğün ise kafir tarafından basıldı. Yiğitleri öldü Beyrek esir düştü. Onaltı yıl geçti. Bir yalancı çıkıp Beyrek ölmüştür dedi de abisi Deli Karçar, Banu Çiçek'i bu yalancıya verdi. Haber Beyrek'e gitti. Kafir'in kızı onu dönüp alsın diye kaçmasına yardım etti. Düğünü dağıttı. Arkadaşlarını da alıp kafire saldırdı, kilisesini yıktı camiye çevirdi. Keşişlerini öldürdü. Ganimetini aldı.Yurduna dönüp arkadaşlarını da everdi.

Kazan Bey'in Oğlu Uruz Bey'in Esir Olduğu Destanı Beyan Eder Hanım Hey!

Kazan Bey, şarap içip eşrafı ile eğlencedeydi. Sağında kardeşi Kara Göne, solunda dayısı Aruz oturmuştu. Sağına baktı kah kah güldü, soluna baktı kah kah güldü. Karşısında oğlu Uruz'a baktı ağladı. Uruz bunu hoş bulmadı, babasına niye diye sordu. Kazan Bey dedi, Etrafınındakilerin hep baş kesip kan döküp ganimet aldığını ama oğlunun daha ok çekmediğinden ağladığını iletir. Uruz kızar. Böyle iş babadan öğrenilir, bir kere beni ava mı çıkardın der ve babası ikna olur. Hemen büyük bir av tertiplenir. Casusta bunu casuslar. Kazan eve döndüğünde Burla Hatun oğlunu göremeyince ağlaşır ve Kazan derhal oğlunu aramaya gider cesedini görmeyince esir düştüğünü anlar. Burla Hatun da ince belli kızları alıp yollara düşer, düşmanla çarpışır. Sonra yiğitler de yardıma koşar ve Uruz kurtarılır.

Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Destanını Beyan Eder Hanım Hey!

Oğuz'da Duha Koca oğlu Deli Dumrul diye bir er vardı. Bir kuru çayın üzerine yaptırdığı köprüden geçenden otuzüç, geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı. Azrail'in yakınlarda bir yiğitin canını aldığını duyunca hiddetlenen Dumrul, Azraille dövüşmek, onu yenmek ve yiğitlerin yaşama doymadan ölmesine karşı durmak istedi ve Azrail hakkında ileri geri konuştu. Bunu duyan Azrail ummadığı anda karşısına çıkıp haddini bildirmek üzereydi ki Deli Dumrul Allah'a yalvardı. Ben Azrailin böyle arkadan vurduğunu bilmezdim, alacaksa canımı Allah alsın diye. Söyledikleri Tanrı'nın hoşuna gitti, canına can bul dedi. Deli Dumrul babasından canını istedi, vermedi anasından istedi vermedi. Karısına vedalaşmaya gitti. İki oğlumuza sahip çık, gönlüne göre biri çıkarsa da ona var, dedi. Kadın ise kendi canını Dumrul için vermeye hazır olduğunu söyledi. Azrail kadının canını alacakken, Dumrul Tanrı'ya yalvardı: ''Alacaksan ikimizin de canını al, ya da ikimizin de canını beraber bırak, Keremi çok kadir Tanrı.'' Hak Teala'ya Deli Dumrul'un sözü hoş geldi. Azrail'e babasının, anasının canını al, o iki helalliye yüzkırk yıl ömür verdim, dedi. Deli Dumrul, yüz kırk yıl eşi ile mutlu ömür sürdü.

Basat'ın Tepegözü Öldürdüğü Destanı Beyan Eder Hanım Hey!

Oğuz bir gün yayalaya göçtü. Bundan önce kimse göçmezdi. Aruz'un çobanı Konur Koca Sarı Çoban, Uzun Pınar'da gördüğü perilerden birini yakalayıp ırzına geçti. Peri, seneye gel benden emanetini al ama Oğuz'un felaket getirdin, dedi. Çoban ertesi sene gördüğünden ürküp kaçtı. Bayındır Beyler gezintide buldular o kütleyi, kütle tekmeledikçe büyüdü ve içinden tepesinde bir gözü olan bir oğlan çıktı. Aruz Koca onu, aslanlarla büyüyen oğlu Basat'la büyütmek istedi ama oğlan herkesin başına bela oldu. İnsan yer oldu. Aruz Koca onu evden kovdu. Peri anası gelip parmağına bir yüzük taktı, oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin, dedi. Oğuz Tepegöz'ün elinden perişan oldu. Anlaşmaya gittiler, her gün iki adam beş yüz koyuna anlaştılar. Ama Tepegöze adam yetişmez oldu. Anaların gözleri yaşla doldu. Basat çıkıp gelip kardeşini Tepegöz'ün yediğini öğrenince Tepegözden kurtulmaya ant içti. Anası, babası ağlayıp sızlayıp oğullarını gönderdi. Basat, Tepegöz'ün tek etli yerinin gözü olduğunu öğrendi. Sonunda da Tepegöz'ün hakkından geldi.


delimorsi@gmail.com

7 Ocak 2016 Perşembe

Evlenelim mi?




New Message from Z9012 - 2015, 3 September
~ Evlenelim mi?

New Message from C8734 - 2015, 10 September
~ What?

New message from C8734 - 2015, 10 September
~ Canım, sanırım mesajı yanlışlıkla bana gönderdin.

New message from Z9012 - 2015 11 September
~ Yanlışlık yok. Mesajı sana attım.

New message from C8734 - 2015, 12 September
~ Garip. Öncelikle sormam lazım, iyi misin? En son altı ay önce yazıştık. En son iki yıl önce birbirimizi gördük.

New message from Z9012 - 2015, 12 September
~ Sevgilin mi var?

New message from C8734 - 2015, 13 September
~ Anlamıyorum ne yapmaya çalıştığını?

New message from Z9012 - 2015, 13 September
~ Bense çok açık ve gayet net olduğunu düşünmüştüm. Sorumu yineliyorum, belki cevaplamak istersin: Evlenelim mi?

New message from C8734 - 2015, 15 September
~ E evlenelim desem, evlenecek miyiz? Nasıl olacak?

New message from Z9012 - 2015, 15 September
~ Sevgilin mi var?

New message from C8734 - 2015, 15 September
~ Senden ne kadar hoşlandığımı söylediğimde bana cevap bile vermedin. Seninle hemen evlenirim dedim, gülüp geçtin. Şimdi, yani yıllar sonra nedir bu?

New message from Z9012 - 2015, 15 September
~ Anladım, sevgilin var. Kusura bakma, aranıza girmek istemem. Kapatalım bu defteri.

New message from C8734 - 2015, 15 September
~ Sevgilim olduğundan değil. Soruma cevap vermedin.

New message from Z9012 - 2015, 15 September
~ Cevap versem, bırakıcak mısın sevgilini?

New message from Z9012 - 2015, 15 September
~ Belirtmeden geçemedim, sen daha benim hiçbir soruma cevap vermedin.

New message from C8734 - 2015, 15 September
~ Normal bir soru sormuyorsun ki? Hem sen kimsin, geçekten senin sen olduğunu bile bilmiyorum. Oyun mu oynuyorsun benimle? Kanıtla sen olduğunu. Senden hoşlandığımı söylediğim anı söyle, detay ver.

New message from Z9012 - 2015, 15 September
~ Senin arkadaş grubunla yaptığımız bir çeşit bana veda gecesinin bir yarısında, gecenin 2'si ya da 3'ünde, hepimiz iyice sarhoşken, İstiklal'in Tünele yakın barlarından birinde. Şimdi düşünüyorum, o sarhoş kafayla aklımda doğru kalmış mıdır? Sen aslında bu bana ilk açılışını, aslında bir itiraf gibi geçmiş zaman kipleri ile donatmıştın. ''Ben senden çok hoşlanmıştım'' gibi.
~ Bir de normal nedir, bir söylesene? Bu da mı zor soru yoksa?

New message from C8734 - 2015, 15 September
~ Neredesin sen, döndün mü, burada mısın? Yüzyüze konuşalım.

New message from Z9012 - 2015, 15 September
~ Yok, gelmedim, buradan devam edelim. Sorularıma yanıt istiyorum.

New message from C8734 - 2015, 16 September
~ Tamam, bir anlaşma yapalım. Önce sakin olalım. İnsan gibi yeniden başlayalım bu konuşmaya. Saatlerimiz uyuşmuyor, ama ben kendi adıma elimden geldiğince hızla cevap vereceğim. Önce bir zamanı yakalayalım. Ne yaptın, ne ettin? Her şey nasıl? İşin, ailen, oradaki arkadaşların bir anlat, ben de anlatayım.

New message from Z9012 - 2015, 16 September
~ Yani bana sanal çıkma mı teklif ediyorsun? Olmaz öyle, baştan diyeyim. Birbirimizi yeterince tanıyoruz. Bunca yıl arkadaşlığımız var. Onu geçtim, bunca yıldır facebook arkadaşıyız. Birebir görüşmesek de bir fikrimiz var, hayatlarımızla ilgili. Ben diyorum ki, evlenelim geri kalanı evli ilen konuşuruz. Yoksa bitirecek miyiz konuları, daha evlenmeden?

New message from C8734 - 2015, 16 September
~ Tamam, deli kız. Nereden çıktı şimdi bu iş, onu de bari?

New message from Z9012 - 2015, 16 September
~ E, yalnızım

New message from C8734 - 2015, 16 September
~ Yalnız olunca aklına ben geliyorsam iyiymiş,

New message from Z9012 - 2015, 16 September
~ Aslında bütün eski aşklarım zaman zaman aklıma gelir.
Ama sen eski aşkım da değilsin.
İlk tanıdığımdan beri kıymetlisin.
Ama ne şaşkın olduğunun farkında bile olmayansın.
Aşkını bana açmadığı gibi belli etmekten bile kaçansın.
Sana gelen cevap benim mi bilmeyensin.
Hikayelerinde kötü rolü bana verip benden sana koşmamı bekleyensin.
Olmadık yerde evlenelim mili şakalar yapıp, bir daha arayıp sormayansın.
Belki de teklifimi geri almam lazım.

New message from Z9012 - 2015, 16 September
~ Bizim aramızdaki tuhaf ve beklenmedik gelişmeleri hep şaşkınlıkla izledim. Hesapladım, tam dört kere şaşırtmışsın beni. Ama hiçbirinde benden bir cevap beklememişsin, sadece bişiler geveleyip kaçanmışsın. O yüzden aslında ben hep sana hesap soruyorum rüyalarımda.

New message from Z9012 - 2015, 16 September
~ Ne yapıyorum ben? Sacmalık bu.

New message from C8734 - 2015, 16 September
~ Adresini göndersene bana google'dan bakıcam.

New message from Z9012 - 2015, 16 September
~ Ben çok yorgunum, uyucam şimdi. Belki yarın bu saçmalıkların hepsinin bir rüya olduğunu anlar ve rahatlarım.

New message from C8734 - 2015, 16 September
~ Adresi göndermeden uyuma.

New message from Z9012 - 2015, 16 September
~ Attım emailine, evin resmi de görünüyor. Türkiye'de hiçbir yer çıkmıyor google haritada biliyor musun?
Hadi, yattım ben.

New message from C8734 - 2015, 17 September
~ Bileti aldım.

delimorsi@gmail.com

3 Ocak 2016 Pazar

Altı Şapkalı Düşünce Tekniği - Edward De Bono Hakkında



Düşünen, düşünmeyi ve düşünme hakkında düşünmeyi sevenler için ilgi çekici olabilecek bir kitap Altı Şapkalı Düşünme Tekniği. Yazılış amacı daha çok askeri ve ticari olarak görünse de hayatın her alanına uygulanabilecek, zihin açıcı bir kaynak kitap olur, derim.

Yazarın kendi yöntemini tanıtmak ve yerleştirmek için yaptığı tekrarlar, öğrenmek yanında okumanın kendisinden de keyif alan bana pek çekici gelmedi. Anlatım edebi ya da çok çekici değil ama teknik tarafı kesinlikle ilgi çekici.

Düşünmenin yöntemleri olacağını kabul etmek, bunlar üzerine düşünmek ve özünde düşünmeyi organize etmenin düşünmeye, üretmeye ve yaratmaya  ne kadar katkısı olacağı sanırım kuşku götürmez. İşte bu, bu kitabın yazarının yapmaya uğraştığıdır. 

Kitabın okuyanlara en büyük katkısının, aslında yapıyor oldukları şeyin ne olduğunu öğretmek olacağını sanıyorum. Mesela benim için duygusal düşüncenin işlere karışması hatalara neden olabilirdi ve profesyonel bir bakış açısı değildi, ancak kitapta duygusal düşüncenin de yeri vurgulanınca belki duygusal düşünceden kaçınmaya değil, onu doğru konumlandırmaya ve böylece duygusal düşüncenin bana söylediğini dinlemenin faydalı olacağını düşünmeye başladım.

Kendimi eleştirdiğim pek çok düşünce şeklinin örneğin bazen çok olumlu ve bazen de çok olumsuz düşünme yollarının yadsınmaması, aksine hepsinin değerlendirilmesi gerektiğini görmek beni mutlu etti ve zihnimde yeni yollar açtı.

Bir organizasyonu yönetenlerin olduğu kadar, kendimizle, ailemiz ve çevremizle ilgili çözmemiz gereken konularda da düşünmeye ihtiyacımız yok mu? Düşünme eylemini düzenlemekte bu son derece samimi faydalı kitabı herkese tavsiye ederim. 

Kitabı kısaca özetlemek istersek; yazar düşünce yöntemlerini renklerle ifade ederek anlamlarına göndermelerde bulunurken şapka simgesiyle de deyimlerimizde bile yer alan başka şapkaları giyerek kendimizi, konuyu başka noktalardan da görebilirizi vurguluyor.

Beyaz Şapka - sahip olduğumuz kesin bilgiler ( Bu bana çok önemli geliyor, özellikle medya okumada, bizi etkileyen sosyal medya paylaşımlarının bizim düşüncelerimizi şekillendirmesinde. Her zaman kaynağa ve gerçekten güvenilir bilgiye her zaman her yerde  ihtiyacımız var.) Yani bilgiyi bütün öteki düşünce sistemlerinden ayırmak. 

Kırmızı Şapka - duygusal düşünceler - duyularımız, hislerimiz 

Siyah Şapka - olumsuz düşünceler

Sarı Şapka - olumlu düşünceler

Yeşil Şapka - yaratıcı, alternatif düşünceler

Mavi Şapka - dengeleyici bakış açısı 

Yukarıda yazdıklarımı aklımda kaldığı şekilde yazdım, ayrıca benzer bir özete vikipedi'de rastladım, oradan da bakabilirsiniz. Linki burada https://tr.wikipedia.org/wiki/Altı_Şapkalı_Düşünme_Tekniği

İyi okumalar...

 delimorsi@gmail.com

'Sigarayı Bırakmanın Kolay Yolu - Allen Carr' Hakkında

Defalarca sigarayı bırakmış biri olarak, sigarayı bırakmanın öyle zor olmadığını biliyordum ama benim sıkıntım tekrar başlamaktı. Allen Carr'ın çok başarılı Sigarayı Bırakmanın Kolay Yolu kitabını da tekrar başlamamak için belki bir tavsiyesi olur diye okudum ve evet oldu.

Daha önce herhangi bir yardım almadan sigarayı bıraktığımdan işin psikolojisini, adımlarını biliyordum, kitabın basitçe yüzde seksenini yazabilecek kadar iyi biliyordum ama bilmediklerim de vardı. İşte bu bilmediklerim beni hem heyecanlandırdı, çünkü artık geri dönüşsüz bir şekilde sigarayı bırakabilecektim, hem de zorladı, bunca zamandır kör cahil sigara içtiğim için.

İlk suratıma çarpan gerçek sigara içmenin aslında uyuşturucu kullanmak olduğuydu. Bunu bilmiyor muydum evet biliyordum ama beynimiz nasıl çalışıyorsa bunu görmezden gelmeyi de çok iyi başarıyordum. Uyuşturucu kullanmanın berbat yanı, özgürlüğünü elinden alması bana göre ve ben sigaranın bunun yapmasına çok uzun zaman izin verdim.

Diğeri beyin yıkama, yani ''aslında ben sigara içmekten zevk alıyorum ama içmek de sağlığa zararlı, bırakıcam ama bu zevkten de kendimi mahrum edicem'' düşüncesi. Sigara içtiğim her anda  bırakmayı düşünürken nasıl oluyor da onun vazgeçilmez ya da vazgeçmesi zor bir zevk olduğunu düşünebiliyordum. Nasıl da beynim yıkanmıştı. Ne yani, hiç sigara içmeyenler hayattan hiç zevk almıyor muydu? Bu kitapla ilgili okuduğum yorumlardan biri bu kitabın başlı başına bir beyin yıkama olduğu ''ama iyi bir beyin yıkama'' diyor yorumcu. Katılıyorum. Sigarayı bırakmak istiyorsanız bu beyin yıkamaya izin verin. Nasıl ki hayatımız oradan buradan bize politikalarını ve ürünlerini satmak isteyenlerin beyin yıkamalarıyla dolu. Siz de kendiniz için bir şey yapın sigaranın zevk vermediğini, yaşadığınızın aslında nikotin isteyen vücudunuzun sızısının giderilmesi olduğunu ve sigarayı içtiğiniz an vücudunuzun yine bu sızıyı duyacağını ve bu kısır döngüden kurtulmanın ancak bu kısır döngüyü kırarak yani sigara içmeyerek olacağını bilin ve bu bilgiyi yerleştirin, sigaranın zevkli olduğu bilgisi yerine.

Nikotinin bedenimizdeki çalışma sistemini öğrenmek de bu kitabın sağladığı oldukça zihin açıcı bir bilgi oldu benim için. Evet nikotin dünyanın en hızlı bağımlılık yapan yani en hızlı vücuttan atılarak yeniden istek duyduran kimyasalı. Bizi yavaşça arızalandıran bir zehir.

Muhtemelen sigarayı bırakmak istemeyenler bu kitabı okumayacaktır. Buna neden olan şey ise korkuları olacaktır. Bu korku da bence bağımlılığın bir parçası. Bırakmayı düşünmeyenler, içmeye devam edenler lütfen bu kitabı sigarayı bırakmak için değil bilgi edinmek için okuyun. Emin olun size de çok faydası olacak.

Sigarayı bırakmak isteyenler, bu kitabı size ısrarla tavsiye ediyorum. İçindeki yolu uygulayın, kendinizi hazır hissetmiyorsanız, baştan alın, üzerine düşünün. Unutmayın herkes sigarayı bırakabilir ve bu gerçekten çok zor degil, bırakmak için bir organınızı kaybetmeyi beklemeyin.

Kitabın pdf formatı internette mevcut arayıp okuyabilirsiniz ama ben yine de kitap formatını tavsiye ederim, daha rahat okunuyor.


 Kitap, kitabı bitirene kadar sigarayı bırakmamanızı tavsiye ediyor ve bir noktada hadi son sigaranızı için diyor. Kitabı okurken bol bol sigara içtim. Kitabı okurken sigara içmek hem çelişkili geldi, hem de bazen işkence gibi oldu. Bir an önce kitabı bitirip bu işkenceden kurtulmak istedim. Herkeste yansıması farklı olacaktır. Bu benim deneyimim. Yanda da kitabı okurken içtiğim sigara paketi ile çektiğim fotoğraf. Aman diyeyim, kurtulalım şu illetten.








delimorsi@gmail.com