Kalmak ve gitmek...
Bir yandan beni tarihin renkli sayfalarına geçirecek cevabın peşindeymiş gibi yaparken, bir yandan da sanal arkadaşlarımla kah gülüyor, kah isyan ediyor, kah bir gerçeğe kendi kendimize baş sallıyor ya da cık cıklıyorduk.
Tam da o sıralar herkes Fazıl Say'ın üstüne gidiyordu; çünkü Fazıl Say akşam ezanının okunma süresinin kısalığını kendince eleştirmişti, üstüne bir de Hayyam'dan olduğu düşünülen sorgulayıcı bir rubai paylaşınca olan olmuştu. Artık Fazıl da gitmekten bahseder olmuştu.
Bizim tartışma ortamımız her daim zayıf, kavgamız gelişmiştir. Fazıl Say'a saldırı-tweetlerinden birisi şöyle bir şeydi: "Bu dinsizleri Hitler gibi sabun yapmak istiyorum."
Fazıl Say'a, "Yeni Zelanda'ya gel" dememek için zor tuttum kendimi, yani "ben geldim, güzel ülke" demek istedim, sonra düşündüm, "Sen de kararsızsın. Gitmekti, kalmaktı bir şeyler diyorsun. Şimdi adamı çağır, sonra sen git, ayıp" dedim, vazgeçtim. O da zaten Japonya'ya gitmeye kadar vermiş.
Kafam karışık, gitmenin tartısını kurdum, kalmanın boyunu ölçüyorum, ölçmekten kaçıp okuyorum da okuyorum.
Cüneyt Özdemir okuyorum. Başbakanın kızının ileride siyasete atılabileceği, bütün dış gezilere babasıyla katıldığını, iyi eğitimli olduğunu, başörtüsü nedeniyle yurtdışında okumak zorunda kaldığını ama sanatla ilgili olduğunu yazıyor. Haber başlığı, Türkiye'nin başörtülü bir başbakanı olabilir mi? Yazıda özellikle '"Başörtülü kız hanım hanımcık olur, öyle sanatla manatla uğraşmaz" klişesini kırması adına önemini bilmem anlatmaya gerek var mı?' cümlesi beni rahatsız ediyor: Bir, bizim ülkemizde "hanım hanımcık olmak" başörtüsü ile ilişkilendirilmez, ki sözün bu şekilde söylenmesi, kapalı olmayan bütün kadınların hanım hanımcık olmadığına gider ki Özdemir bunun altından kalkamaz. İki, başörtülü kişinin sanatla manatla uğraşmaması dini nedenlerle geneldir. Eğer sadece Birand'ın sözü üzerinden bunu klişe ilan ediyorsa, ben de klavuzu karga olanın derim...
Cüneyt Özdemir, bu ülkenin başörtülü insanlarına ülkeyi dar eden anlayış, derken ben gerçekten büyük bir saflıkla yaşananlara insani yaklaştığını düşünmüştüm, çok değil iki gün sonraki yazısında Fazıl Say'ı dindar insanları rencide etmekle ve ayrıca yalancılıkla suçlayıncaya kadar. İşte bu anlayış canımı sıktı. İktidarın dayanılmaz albenisi... Dindarlara hepimiz saygı duymalıyız ama eleştirenlere saygı duymamalıyız. Tabi yazıyı tam da böyle yazmamış Özdemir, bir insanla geçebileceği tüm dalgayı geçmeye uğraşmış. Tavsiye ederim twitter'dan takip ediniz her ikisini de. Özdemir'in kafasının biraz karışık olduğunu göreceksiniz.
Aaa benim kafam karışıktı asıl ve çözmem gereken bir soru vardı değil mi?
Neyse artık, ben de kaytarmayayım...
Fazıl Say ve Cüneyt Özdemir yazılarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
http://birbak.mynet.com/tartisma/kiyamet-koptu/16014
http://www.tumkoseyazilari.com/yazar/cuneyt-ozdemir/22-04-2012-turkiyenin-basortulu-bir-basbakani-olabilir-mi.html
http://www.tumkoseyazilari.com/yazar/cuneyt-ozdemir/24-04-2012-bir-fitne-yazisi-koskte-golge-kabine-mi-var.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder