Film Jack Kevorkian'ın hayatını anlatıyor. Kevorkian, çoğunlukla hastalıkları nedeniyle acı çekerek yaşayan insanların kendi ölüm kararlarını vermeye haklarının olduğunu yani ötenaziyi savunan ve ölmek isteyenlere aktif olarak yardım eden çok radikal bir doktor. Film tahmin edersiniz oldukça kasvetli. Gerek sıkıntıları nedeniyle ölmek isteyen ve Kevorkian'ın yardımını isteyen hastalar, gerek Kevorkian'ın düşüncesini savunur iken başından geçenler, ilerlemiş yaşına rağmen aldığı 8 yıl hapis cezası. Kasvetli ama izlemeye değer bir yaşam öyküsü. Sorgulamadıklarımızı sorgulatan, belki başımıza gelmediği sürece düşünmeyeceğimiz bir olguyu, inançlarımız ne olursa olsun bize yeniden gözden geçirten bir film. Kevorkian'ın düşüncelerinin oldukça tartışmalı olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?
Filmi izlerken Kevorkian soyadı ilgimi çekti, çünkü bu bir Ermeni soyadı idi. Sonrasında ise filmin bir sahnesinde Ermeni Kıyımı'na değiniliyor, ki sahnenin önemli olduğunu düşünüyorum, şöyle ki; aynı zamanda ressam olan Dr Kevorkian'ın resimlerinde de ana teması "ölüm"dür. Doktorun kız kardeşi, kardeşinin resim sergisi sırasında arkadaşına, çocukluklarının Ermeni soykırımı hikayeleri ile geçtiğini anlatıyor ve kardeşinin o ruh durumunda etkilenmiş olabileceğini söylüyor. Bu nokta çok etkileyici ve acıtıcı.
Ekşi sözlükte Ermeni lobisinin filme "hemencecik de" soykırım sıkıştırmasını yaptığına dair fikirler var. Biraz duralım ve şöyle bakalım, gerçekten öyle mi? Jack (Asıl adı Jacob, öğretmenin yanlış okuması ile Jack kalıyor.) Kevorkian baba tarafından Erzurum, anne tarafından Sivaslı. Babası 1912'de bir şekilde Amerika'ya giderken, annesi tehcir sırasında önce Fransa'ya kaçıyor, oradan da Amerika'ya geçiyor ve eşiyle orada Ermeni cemaati içinde tanışıyor. Erzurumlu, Sivaslı, bir kerecik daha doğduğu, büyüdüğü toprakları göremeyen ve pek çok yakınını kaybetmiş insanlar. Kusura bakmayın ama ben burada lobilik bir durum görmüyorum, gayet olası bir tespit var ortada. Jack, o soykırımı, dışlamayı yaşamamış olsa da, bu anı ve düşüncelerle büyümek! Olaya siyasi taraflarından tamamen sıyrılarak bakmak istiyorum: hangimizin dedesi, ninesi doğduğu topraklarda ölmek istemedi? Hangimiz çocukluğunu geçirdiği yerleri unuttu? Yakınlarınızın, sevdiklerinizin öldürüldüğünü, buna şahit olduğunuzu ve yaşamınızı ancak kaçarak kurtarabildiğinizi fakat ancak kaçamayan pek çok tanıdığınız olduğunu düşünün.
Farklılıklardan temizlenmiş Anadolu!
Filmi izlerken Kevorkian soyadı ilgimi çekti, çünkü bu bir Ermeni soyadı idi. Sonrasında ise filmin bir sahnesinde Ermeni Kıyımı'na değiniliyor, ki sahnenin önemli olduğunu düşünüyorum, şöyle ki; aynı zamanda ressam olan Dr Kevorkian'ın resimlerinde de ana teması "ölüm"dür. Doktorun kız kardeşi, kardeşinin resim sergisi sırasında arkadaşına, çocukluklarının Ermeni soykırımı hikayeleri ile geçtiğini anlatıyor ve kardeşinin o ruh durumunda etkilenmiş olabileceğini söylüyor. Bu nokta çok etkileyici ve acıtıcı.
Ekşi sözlükte Ermeni lobisinin filme "hemencecik de" soykırım sıkıştırmasını yaptığına dair fikirler var. Biraz duralım ve şöyle bakalım, gerçekten öyle mi? Jack (Asıl adı Jacob, öğretmenin yanlış okuması ile Jack kalıyor.) Kevorkian baba tarafından Erzurum, anne tarafından Sivaslı. Babası 1912'de bir şekilde Amerika'ya giderken, annesi tehcir sırasında önce Fransa'ya kaçıyor, oradan da Amerika'ya geçiyor ve eşiyle orada Ermeni cemaati içinde tanışıyor. Erzurumlu, Sivaslı, bir kerecik daha doğduğu, büyüdüğü toprakları göremeyen ve pek çok yakınını kaybetmiş insanlar. Kusura bakmayın ama ben burada lobilik bir durum görmüyorum, gayet olası bir tespit var ortada. Jack, o soykırımı, dışlamayı yaşamamış olsa da, bu anı ve düşüncelerle büyümek! Olaya siyasi taraflarından tamamen sıyrılarak bakmak istiyorum: hangimizin dedesi, ninesi doğduğu topraklarda ölmek istemedi? Hangimiz çocukluğunu geçirdiği yerleri unuttu? Yakınlarınızın, sevdiklerinizin öldürüldüğünü, buna şahit olduğunuzu ve yaşamınızı ancak kaçarak kurtarabildiğinizi fakat ancak kaçamayan pek çok tanıdığınız olduğunu düşünün.
Farklılıklardan temizlenmiş Anadolu!
Üniversiteyi bitirene kadar yaşamım Anadoluda geçti. İş için, iş bulma düşüncesi ve kaygısı ile İstanbul'a geldiğimde bir anda kendimi Nişantaşında buldum: Bilmeyenler için, İstanbul'da, etnik ve dini farklılıkların en yoğun olup birbirine eklenip çoğaldığı yerlerdendir Nişantaşı. Oysa benim geldiğim yerlerde etnik olarak farklılıklar olsa da dini farklı olan kimseyle tanışmamıştım. Aslına bakarsanız eğitim sistemimiz nedeniyle etnik bir farklılık olduğunu da sonralardan keşfetmiştim. Orada, Rumeli Caddesi'nde bankada çalışıyordum, Yahudi ve Ermeni bir çok müşterimiz vardı ve hatta çalışma arkadaşlarımdan biri de Ermeni idi, en yakın dostlarımdan biridir şimdi.
Anadolu'dan gelmiş ben için bu keskin etnik ve dini farklılıklar çok önemliydi, gözlem halindeydim. Özellikle Ermeniler ilgi alanımdaydı. Hani yüzyıllarca beraber yaşadıktan sonra birbirimize düşman olmuştuk ya, hani arada bir başka ülkelerin meclisleri bizim ülkede o tarihte ne olduğuna dair ellerini kaldırıp anlam veremediğim bir oylama yapıyorlardı ya, bunun sırrını bulmak, bilmek istiyordum. Neydi farkımız, ne olmuştu. Okuduklarım dışında kişisel en temel gözlemim şu; ahlak anlayışımız birebir aynı, farklı olan tek konu din. Dil diyemiyorum, çünkü ortak dil Türkçe. Okuduklarımda gördüğüm ise gerçekten ortada çok ama çok acıklı bir durumun olduğu. İşin benim anladığım kısmına girmeyeceğim, çünkü bu konuda bir yetkinliğim yok. Sadece insan olduğumu, insan olduğumuzu unutmak istemiyorum. Yaşananın bir insanlık dramı olduğunu görmemizi, olaya böyle yaklaşmamızı ve her ne olursa bu sorunun saçma sapan başka ülke meclislerine bırakılmadan bizim tarafımızdan çözülmesini en azından acıların hafifletilmesini diliyorum.
İnsanları ayırmanın, ayrıştırmanın sonu yok. O gün başka nedenlerle olmuştu ama Ermenisi Türkü o tuzağa düşmüştü. Eğer, ayrıştırmanın kuyusuna düşürsek, boğulacağız, her zaman kaybetmeye mahkum olacağız. O gün Ermeniler ayrılmıştı, sonra Kürtler, Aleviler, Başörtülüler, Laikler, Çapulcular, Geziciler, Cahiller... Tıpkı Temel fıkrasında olduğu gibi belki bir gün açık yeşiller ve koyu yeşiller..
Eğer ötenazi kavramı üzerine düşünmek isterseniz ve bu filmi izlemek isterseniz film tanıtım linki;
Anadolu'dan gelmiş ben için bu keskin etnik ve dini farklılıklar çok önemliydi, gözlem halindeydim. Özellikle Ermeniler ilgi alanımdaydı. Hani yüzyıllarca beraber yaşadıktan sonra birbirimize düşman olmuştuk ya, hani arada bir başka ülkelerin meclisleri bizim ülkede o tarihte ne olduğuna dair ellerini kaldırıp anlam veremediğim bir oylama yapıyorlardı ya, bunun sırrını bulmak, bilmek istiyordum. Neydi farkımız, ne olmuştu. Okuduklarım dışında kişisel en temel gözlemim şu; ahlak anlayışımız birebir aynı, farklı olan tek konu din. Dil diyemiyorum, çünkü ortak dil Türkçe. Okuduklarımda gördüğüm ise gerçekten ortada çok ama çok acıklı bir durumun olduğu. İşin benim anladığım kısmına girmeyeceğim, çünkü bu konuda bir yetkinliğim yok. Sadece insan olduğumu, insan olduğumuzu unutmak istemiyorum. Yaşananın bir insanlık dramı olduğunu görmemizi, olaya böyle yaklaşmamızı ve her ne olursa bu sorunun saçma sapan başka ülke meclislerine bırakılmadan bizim tarafımızdan çözülmesini en azından acıların hafifletilmesini diliyorum.
İnsanları ayırmanın, ayrıştırmanın sonu yok. O gün başka nedenlerle olmuştu ama Ermenisi Türkü o tuzağa düşmüştü. Eğer, ayrıştırmanın kuyusuna düşürsek, boğulacağız, her zaman kaybetmeye mahkum olacağız. O gün Ermeniler ayrılmıştı, sonra Kürtler, Aleviler, Başörtülüler, Laikler, Çapulcular, Geziciler, Cahiller... Tıpkı Temel fıkrasında olduğu gibi belki bir gün açık yeşiller ve koyu yeşiller..
Eğer ötenazi kavramı üzerine düşünmek isterseniz ve bu filmi izlemek isterseniz film tanıtım linki;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder