7 Nisan 2014 Pazartesi
Tutamadığım Sır
Yüzüm içeriden, derinden gelen ve hızla yükselen bir sıcaklıkla yanıyordu. Ulan gene bir eşeklik etmiştim. Hayatta bilim ve teknolojinin varlığına ve üstünlüğüne bütünüyle inandığımız ve hızla ilerlemesi için her şeyimizi o anda ortaya koyabileceğimiz anlardan biriydi. Geri sarma makinesi, zamanı, zamanı diyorum geri sarma makinesi. Yani ettin edeceğini ama yine de ettiğinin hemen farkına varmış olmanın verdiği, "çabuk uyandım ama" itirazı gibi. Hemen geri sararız, bişicik olmaz! Sanki elinden kaçırdığın yumağın açılan bir iki metrelik ipini geri yumaklamak gibi, olmaz mı? Yani ne olur, bir "can"ım daha olsa, bir geri al tuşu ya da hafızayı silme falan? Cık. Olan oldu.
Arkadaşım dedi ki bana, "bu söylediğimi sana söylüyorum, sakın kimseye söyleme." Bu konuşmadan sonraki 5 dakika içinde ben arkadaşımın sırrını söylemiştim bile. Tebrikler!
Bakın ortada savunma falan yok, yaptığım düpedüz eşeklik. Ama izninizle bu durumu biraz irdeleyeceğim, yanlış anlaşılma olmasın. Hele, eneee, bu kıza da bişi söylenmez demeyin, üzülürüm. Söz, sizin sırrınızı kimseye söylemeyeceğim. :)
Ulan nasıl da küt diye çıktı ağzımdan? Hele sırrı söylediğim kişi şöyle demişse; "Tutamamışsın işte!". Eneee, donuna kaçıran kadar rezil oldum ya ben böyle!
Şimdi şuradan bakalım; kim bu arkadaş?
Bir kere öyle çok yakın bir arkadaş değil, iş arkadaşı. Bu bir hafifletici neden olabilir.
Olabilir mi?
Peki devam edelim; sır ne ile alakalı?
Sır arkadaşın işe neden gelemediği ile alakalı.
Peki sen sırrı kime söyledin?
Patrona.
Peki sır patronun arkadaşına kızmasına neden olacak ya da arkadaşını zor duruma düşürecek bir şey miydi? Hayır, tam aksi, onu daha iyi anlamalarına neden olacak bir şeydi.
Peki bu sırrı söylemesen de olur muydu?
Pekala da olurdu.
Her tarafımızdan ulviyet akıyormuş gibi yazılar yazmayalım değil mi? İşte gördüğünüz gibi sevgili dostlar bir sırrı becerip tutamadık, iyi mi?
Olayda daha derine inilecek şöyle bir boyut var. İnsanın acziyetini ortaya döken bir husus anlatacağım. İşin boyutu şu, yargı ve kararlarımız; bu olayda benim kararım, bana sır olarak söylenenin benim için pek de sırlık bir hüviyetinin olmamasıydı, ancak bu karar düşünülerek verilmiş değil, otomatiğe bağladığım beyin fonksiyonlarının fısıltısıydı. Yargı ise patronun beni ne olduğunu söylememe zaten zorlayacağıydı, çünkü genel olarak şöyle der, "aman ne olacak söyle" ya da "biliyorsundur sen". Arkadaşımın işe gelmeyeceğini söylediğimde o beni zorlayacak "aa niye?" diyecek, ben de bir iki nazlanma sonunda zaten söyleyecektim öyle mi? Beynimin çabucak ulaştığı yargıydı bu. Ne acıklı acizlik!
Olayın hangi boyutu olursa olsun, arkadaşımın sadece benimle paylaştığı bir şeyi, benim de paylaşmaya hakkım yok!
Umarimbu bana ders olur, ahanda yazıyorum buraya, umarım bozulur beynimdeki o zevzek döngü!
He bi de "Bilmiyorum" de, de mi? İlle de bildiğini belli etme daa!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
sanırım sır artık sadece vazolarda..:)
YanıtlaSil