by Sevgi İkinci from Mt Eden |
Yeni Zelanda'ya geleli on gün olmuştu. Başka bir ülkeye yolculuğu sırasında ona farklı gelecek şeyler olacağını tahmin ediyordu ama onu en çok şaşırtan şeyin çamurdan arınmışlık olduğunu öngöremezdi. Çıplak ayaklılar ise ona çok keyifli görünmüştü.
Kaldığı eve onu götüren sokak o kadar güzeldi ki... Yolun iki yakasında da geniş kaldırımlar, kaldırımların içinde bölünmüş çimenlik alanlar, bu alanlar içinde yükselen birbirinden güzel ağaçlar, yolun ufkunda ise denizin verdiği tablomsu manzara. Buralara daha önce gelemediğine üzüldü, içinde bir geç kalmışlık hissi ile.
Annesini hatırladı hüzünle, yeniden. "Canım annem, sana anlatabilseydim bunları" geçirdi içinden. Annesi ve babasının ayrılışı onun yurt dışına çıkma planını bozmuştu yıllar önce. Annesini bırakıp bir yerlere gidememişti, ta ki onu kaybedene kadar. 9 sene ana kız yaşamışlar, birbirlerine tüm desteklerini vermişlerdi. Ya şimdi? Yapayalnız hissetmişti Hayal, annesinin ölümüyle. Aynı evde yaşamaya devam etmek anlamsızdı artık. Sadece evi değil, tüm yaşamını değiştirmiş, kalkmış dünyanın öbür ucuna gelmişti ya, hep annesiyle konuşmaktaydı.
Annecim bir bilsen, burada sokaklar o kadar temiz ki, demek istiyordu. Annem biliyor musun, kaldığım evdeki çocuk çıplak ayaklarıyla fayanslara basıyor diye, ona terlik giydirmeye çalışıyorum, beni anlamıyor. Koca adamlar, çocuklar hep yalın ayak dolanıyor sokaklarda ondan. Bu ülkede her yer ağaç, çiçek, toprak ama biliyor musun hiç çamur yok anne. Korkma anne, herkes sapasağlam, hiç de hasta olmuyorlar. Evde ayakkabı ile geziyorlar ama sokaklar bizimkiler gibi pis değil ya, evler de öyle çok pis olmuyor anne. Çimler herkesin, istersen basıyor, istersen oturuyorsun, öyle güzel ki, şehrin içinde kendini piknikte hissediyorsun. Alıyorsun öğle yemeğini, arkadaşlarla doğru çimlere.
Tatlı yağmur devam ediyordu, Hayal ayakkabılarını ve çoraplarını çıkardı. Eve gitmekten vazgeçmiş, biraz yürüyüş yapmakta karar kılmıştı. Çıplak ayaklarıyla ilk ıslak zemine basışında biraz soğuk hissetti ama çabucak alıştı ayağı soğuğa asıl sorun narin ayaklarıydı, alışkın değildi böyle yürümeye. Kaldırımın beton bölümleri gayet düzgün olmasına rağmen ayaklarını acıtıyordu, yavaşladı buralarda, çimen bölümlerde ise kendini yuvasında hissetti, doğaya en yakın olduğu yerde. Çim alanları kolladı daha çok yürümek için. Doğayı düşününce babası geldi aklına.
Babası tüm iş yaşamı boyunca bir çiftlik kurma hayali kurmuş ve emekli olur olmaz şehir dışında geniş bahçeli bir eve taşınmıştı. Hayal babasını görmeye birkaç ayda bir gidebiliyordu. Emekliliğinin ardından kendini tamamen bahçe işlerine vermişti babası. Bahçede yapılacaklar hiç bitmiyordu, hep çok meşguldü, o hiç gelemezdi, kızını ziyarete. Hayal babasını her görmeye gittiğinde babasının yeni bir inşasıyla karşılaşıyordu. Bahçe her geçen gün bina tarlası oluyordu ve Hayal bunu anlayamıyordu. Elbette, bazı bölümler gerekliydi ama babası her amaç için ayrı bir oda yapmaya çalışıyor ve bir yandan da çamurla mücadele etmeyi her yeri betonla kaplamak olarak görüyordu.
Baba, biliyor musun, bu adamlar toprağı kontrol etmeyi öğrenmişler. Her yer çim, her yer ağaç... Çimleri ekiyorlar, uzayınca kesiyorlar, muhteşem bir koku yayılıyor. Sürekli basılan yerlere taş döşeyerek, ya da betonla şekillendirerek, doğayla medeniyeti bir araya getirmişler. Evet baba, çok basit değil mi? Niye bulamıyoruz biz, bu basit çözümleri baba? Çok mu basit geliyor, bu kadar kolay olmamalı mı diyoruz?
İyice ıslanmıştı Hayal, yine de yavaşça yürümeye devam ediyordu, düşünceli. Sokağın sonunda bir park olduğunu gördü, parka daldı. Dalları yerlere değen koca ağaçlar, kocaman kırmızı çiçekleri ile selamlıyordu onu. Kuş sesleri ise artmıştı parkta. Birbirinden değişik sesler geliyordu ama ayıramıyordu kuşları Hayal. Bir anda kendini çimlere bıraktı Hayal, açtı kollarını yağmura, yüzünde şaplayan yağmur damlaları onunla şakalaşıyor gibiydi. Özgürlüğü ve huzuru hissetti Hayal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder